İş Kazası Nedir?

 İş kazası;

a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,

b) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,

c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,

d) 5510 sayılı Yasanın 4. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,

e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında,

oluşan ve sigortalı kişiyi hemen ya da sonradan ruhen veya bedeni olarak engelli duruma getiren olaydır.  

İş Kazası Bildirimi Nasıl Yapılır?

adana iş kazası avukatı

İş kazasının, işveren  tarafından kolluk güçlerine hemen, kuruma’da en geç iş kazası olduğu tarihten sonraki 3 iş günü içerisinde bildirilmesi zorunludur.

İş kazasının bildirilmesi, 5510 sayılı Yasanın 4. maddenin birinci fıkrasının (a) bendi ile 5. madde kapsamında bulunan sigortalılar bakımından bunları çalıştıran işveren tarafından, o yerdeki yetkili kolluk kuvvetlerine hemen ve Kuruma da en geç kazadan sonraki 3 iş günü içinde başlamaktadır.

Sözü edilen bu bildirim süresi, iş kazasının işverenin kontrolü dışındaki yerlerde meydana gelmiş ise, iş kazasının öğrenildiği tarihten itibaren başlamaktadır. İş kazasının 5510 sayılı yasanın 4. maddenin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında bulunan sigortalı bakımından bildirilmesi ise;  kendisi tarafından, bir ayı geçmemek koşuluyla rahatsızlığının bildirim yapmaya engel oluşturmadığı günden sonra üç işgünü içinde başlamaktadır. (5510 S. K. m. 13)

İş kazası ve meslek hastalığı bildirgesiyle doğrudan veya taahhütlü posta yoluyla Kuruma bildirilmesi zorunludur.

İş Kazası Soruşturması ve Yapılan Ödemelerin İadesi Mümkün Müdür?

Kuruma bildirilen olayın iş kazası sayılıp sayılmayacağı hakkında bir karara varılabilmesi için gerektiğinde, Kurumun denetim ve kontrol ile yetkilendirilen memurları tarafından ya da Bakanlık iş müfettişleri vasıtası ile soruşturma yapılabilmektedir.

Bu soruşturma sonucunda yazılı şekilde bildirilen hususların gerçeğe aykırı olduğu ve olayın iş kazası olmadığı anlaşılır ise, Kurum tarafından bu olay için yersiz olarak yapılan ödemeler, ödemenin yapılmış olduğu tarihten itibaren gerçeğe aykırı bildirimde bulunan kişilerden tahsil edilmektedir.

İş Kazası ve Meslek Hastalığı Bildirgesinin Şekli Nasıl Olmalıdır?

İş kazası ve meslek hastalığı bildirgesinin şekli ve içeriği, verilme usulüne ilişkin usul ve esaslar, Kurum tarafından çıkarılan yönetmelikle düzenlenmektedir. (Bknz. Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, Genel Sağlık Sigortası İşlemleri Yönetmeliği, Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği)

İş Kazası Nedeniyle Açılacak Davalarda Yetkili Yer Mahkemesi Neresidir?

İş mahkemelerinde açılacak her dava, açıldığı tarihte davalının Türk Medeni Kanunu gereği ikametgahı sayılan yer mahkemesinde bakılabilmektedir. Aynı zamanda işçinin işini yaptığı işyeri için yetkili mahkemede de bakılabilmektedir. Bu düzenleme, kamu düzenine ait bir yetki kuralıdır ve emredici niteliktedir. (21. HD. 2009/9982 E. 2010/10364 K.)

İşveren ve Sosyal Güvenlik Kurumu arasında zorunlu dava arkadaşlığı mevcuttur. (21. HD. 2009/12 E. 2009/6213 K.)

İş kazası sonucu oluşan sakatlık nedeniyle açılan maddi ve manevi tazminat davalarında, Sosyal Güvenlik kurumu taraf değildir. (21. HD. 2009/3966 E. 2009/5390 K.)

İş kazası sonucu oluşan sakatlık nedeniyle açılan maddi ve manevi tazminat davalarında, olayın Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilmediği anlaşıldığında, kuruma ihbarda bulunulması gerekmektedir.

Olayın kurum tarafından iş kazası olarak kabul edilmemesi halinde ise, davacıya iş kazasının tespiti davası açması için önel verilmesi gerekmektedir. Zira, kurum tarafından sigortalıya gelir bağlanabilmesi için, zararlandırıcı olayın iş kazası niteliğinde bulunup bulunmadığının tespiti,  ön sorundur. (21. HD. 2009/1645 E. 2009/10960 K.)

Asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı bu kanundan doğan yükümlülüklerden alt işveren ile birlikte sorumludur. Buna karşın, bir işin bütünüyle devri durumunda veya anahtar teslimi ile ve ihale ile bütünüyle verilmesi durumunda, işi devreden kişinin işverenlik sıfatı kalkacağından, iş kazasının tespitine ilişkin davada ve buna bağlı tazminat davasında sorumluluğu cihetine gidilemez. (21. HD. 2003/10077 E. 2003/9350 K.)

Zararlandırıcı sigorta olayının iş kazası sayılması için, sigorta olayına maruz kalan kişinin, Sosyal Sigortalar Kanunu anlamında sigortalı olması ve sigorta olayının, yasada sınırlı olarak belirtilen hal ve durumlardan birinde meydana gelmesi koşuldur. (21. HD. 2003/9435 E. 2003/9645 K.)

 İş Mahkemelerinde Görülen Davalar ve Yetki?

Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda aksine bir hüküm bulunmayan durumlarda, bu Kanun hükümlerinin uygulanması ile ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülmektedir. (5510 S. K.)

Genel yetkili mahkeme, davalı olan gerçek ya da tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. Yerleşim yeri ise 4721 sayılı TMK hükümlerine göre belirlenmektedir.

İş mahkemelerinde açılacak her dava, açıldığı tarihte dava olunan kişinin Türk Medeni Kanunu gereğince ikametgahı sayılan yer mahkemesinde bakılabileceği gibi, işçinin işini yaptığı işyeri için yetkili mahkemede de bakılabilmektedir. Bunlara aykırı olan sözleşme geçerli sayılmaz. (5521 S. K.)

Tespit Davası Nedir?

Tespit davası yolu ile mahkemeden, bir hakkın, hukuki ilişkinin varlığının veya yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilmektedir. (6100 S. K.)

Tespit davası açan kişinin, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar haricinde, bu davayı açmakta hukuki korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır.

Maddi olaylar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz.

BKNZ.

  • YHGK 2009/21-400 E. 2009/432 K.
  • 21. HD. 2009/7428 E. 2010/7266 K.
  • 21. HD. 2009/6341 E. 2010/4758 K.
  • 21. HD. 2009/7635 E. 2009/13208 K.
  • 21. HD. 2008/13524 E. 2009/4622 K.
  • 21. HD. 2006/4198 E. 2006/14989 K.
  • 10. HD. 2005/12116 E. 2006/2261 K.
  • 10. HD. 2003/9832 E. 2004/1529 K.

 

Tüketici Mahkemelerinin Görevli Olduğu Uyuşmazlıklar Nelerdir?

Tüketici işlemlerine ve  tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemeleri görevli kılınmıştır.

Tüketici İşlemi Nedir?

Tüketici işleminin 6502 sayılı kanunda tanımı şu şekilde yapılmıştır;

“Tüketici işlemi: Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi,

ifade eder şeklindedir. Madde metninde bazı sözleşmeler tek tek sayılmıştır. Bu sözleşmeler konusunda uygulamada tereddütler varken, kanun koyucu bu tereddütleri gidermek adına adı geçen sözleşmeleri madde metnine eklemiştir.

Ancak bu sayılan sözleşmeler sınırlandırıcı nitelikte değildir. Sayılan tüketici işlemi kapsamındaki sözleşmeler örnek olarak sayılmıştır. Düzenlemedeki “ve benzeri” ifadesi bunu açıkça göstermektedir.

Tüketici İşlemleri Nelerdir? Uygulamaya İlişkin Örnekler

Eser sözleşmesi kanunda sayıldığına göre, artık sipariş yöntemi ile imal edilecek mobilya vb. ürünlerle ilgili bir uyuşmazlık çıktığında 6502 sayılı TKHK hükümleri uygulanmalıdır. Yine tüketicinin kargoda eşyasının kaybı ve hasara uğraması halinde de bu kanun uygulama alanı bulacaktır. Bununla birlikte bilet tehiri ya da sefer aksaması halinde de söz konusu kanun hükümleri uygulanacaktır.

Yargıtay eski kanun zamanında eser sözleşmesine ilişkin uyuşmazlıkları çözümlerken TKHK göre değil de  genel hükümlere göre çözülmesi gerektiği içtihadında bulunmaktaydı. Ancak 6502 sayılı yasanın 3/1 maddesine göre eser sözleşmeleri hakkındaki uyuşmazlıklarda bu kanun (6502) hükümlerinin uygulanacağı yönünde kararlar vermesi gerekmektedir.

6502 sayılı TKHK 3. Maddesi gereğince simsarlık ve vekalet sözleşmelerinde de bu kanun uygulanmalıdır. Buna göre tüketicinin özel hastanede tedavisi ve bu tedavi sırasında uğradığı zararlar da bu kanun kapsamına dahildir. Tüketici ile sigorta şirketi arasındaki uyuşmazlıklarda da bu kanun uygulanmalıdır.

adana tüketici avukatı

Not: Tüketicinin taraf olduğu haksız fiiller tüketici hukukunun konusu değildir. Çünkü tüketici işleminin tanımında “… her türlü sözleşme ve hukuki işlemlerin bütünüdür denilmektedir. Aslında tüketici işlemi ile ilgili olarak bu kanunda hem sözleşme hem hukuki işlem kavramlarını kullanmak yerine sadece hukuki işlem kavramının kullanılması yeterli olurdu. Çünkü sözleşme hukuki işlemin altında ve en önemli hukuki işlemlerden birisidir.

Hukuki işlem kavramı daha kapsayıcıdır. Sözleşme kavramını içinde barındırmaktadır. Tüketici hukuku, taraflardan birinin tüketici taraf olduğu bir sözleşme ilişkisini düzenlemektedir. Dolayısıyla tüketici sözleşmesinin tanımını da yapmak gerekecektir. 

Tüketici Sözleşmesi Nedir?

Tüketici sözleşmesi, tüketici tarafa bir mal ya da hizmet sunumu karşılığı tüketicinin de parayla ölçülebilir bir bedeli ödediği ivazlı bir sözleşme olarak tanımlanabilir.

Tüketici sözleşmesi için zorunlu olan husus, tüketici sözleşmesinin bir tarafında ticari ya da mesleki amaçlarla hareket eden satıcı veya sağlayıcı tarafın bulunması, diğer tarafta ise ticari ya da mesleki olmayan bir amaçla yani satın aldığı malı kendi ihtiyacı için kullanmak ya da tüketmek amacıyla hareket eden tüketicinin olmasıdır.

Tüketici Sözleşmeleri Nelerdir? Örnekler

Saklama (vedia) sözleşmesi, tedavi sözleşmesi, taşıma sözleşmesi, seyahat sözleşmesi, sigorta sözleşmesi, dershanede ders verme sözleşmesi, cep telefonu aboneliği sözleşmesi, özel eğitim sözleşmesi, umre tur sözleşmesi, EGO’nun doğalgaz satış sözleşmesi, tüketici sözleşmelerine örnek olarak sayılabilir.

Tüketici Mahkemelerinde Açılan Davalarda Harç Alınır Mı?

Tüketici mahkemeleri nezdinde Bakanlık, tüketiciler ve tüketici örgütleri tarafından açılan davalar 492 sayılı Harçlar Kanununda düzenlenen harçlardan muaftır.

Tüketici Örgütlerinin Açtığı Davalarda Bilirkişi ve Vekalet Ücreti

Tüketici örgütleri üst kuruluşlarınca açılacak davalarda bilirkişi ücreti ve davanın davacı aleyhine sonuçlanması halinde, hükmedilen vekâlet ücreti Bakanlıkça karşılanmaktadır. Davanın, davalı aleyhine sonuçlanması halinde, bilirkişi ücreti Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre davalıdan tahsil olunarak bütçeye gelir kaydedilmektedir.

Tüketici Mahkemelerinde Görülen Davalarda Usül?

Tüketici mahkemelerinde görülecek davalar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununu  hükümlerine göre yürütülmektedir.

Tüketici Davaları Nerede Açılır?

Tüketici davaları, tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu yerdeki tüketici mahkemesinde de açılabilmektedir.

Tüketici Mahkemeleri İhtiyati Tedbir, İlan ve Verilen Kararların İcrası

“Tüketici örgütleri, ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile Bakanlık; haksız ticari uygulamalar ve ticari reklamlara ilişkin hükümler dışında, genel olarak tüketicileri ilgilendiren ve bu Kanuna aykırı bir durumun doğma tehlikesi olan hallerde bunun önlenmesine veya durdurulmasına ilişkin ihtiyati tedbir kararı alınması veya hukuka aykırı durumun tespiti, önlenmesi veya durdurulması amacıyla tüketici mahkemelerinde dava açabilir.

Genel olarak tüketicileri ilgilendiren davalarda davacı, verilen kararların yayımlanmasını talep edebilir. Talebin mahkemece kabul edilmesi hâlinde bu karar, masrafları davalıdan alınmak üzere ülke düzeyinde yayımlanan gazetelerden en az üçünde derhâl ilan edilir.

Tüketici mahkemelerince verilen kesinleşmiş kararlar, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi üzerinden Bakanlığa iletilir. Tüketici hakem heyetleri kararlarına karşı yapılan itiraz sonucu verilen kararlar, kararı veren mahkeme tarafından ilgili tüketici hakem heyetine gönderilir.”

 

Yargıtay Kararlarına Göre Tüketici İşlemleri

Lazerli Epilasyon Sonucunda Bacaklarda Ağrı, Leke ve Yanıklar Oluşan Hasta Tüketicinin Açtığı Tazminat Davası Yargıtay Kararı

ÖZET: Dosyaya sunulan bilirkişi raporları ve taraf iddialarında vurgulanan bu hususları değerlendiren aralarında lazerli epilasyon uygulamalarında uzman dermatoloğun da bulunduğu üniversite öğretim üyeleri arasından seçilecek bilirkişi kurulu aracılığı ile, davacının olayın başından beri ibraz ettiği raporları da gözetilmek suretiyle, hastanın durumu, alet kullanımı ve epilasyon ve sonrası tedavi sürecine ilişkin rapor alınarak, sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekir.  (13. H.D. 16.09.2003, 6100/10176)

Davacı, vücudunda kıl dönmesi sonucu kıldibi iltihaplanması nedeniyle davalı doktor İlknur Altunay’a başvurduğunu, davalı doktorun diğer davalı hastanede 17.11.2000 tarihinde yaptığı lazerli epilasyon sonunda bacaklarında ağrı, leke ve yanıkların oluştuğunu, bunların normal olup zamanla iyileşeceği söylenmesine rağmen gittiği başka bir doktor muayenesi sonucunda kendisinde yanlış uygulama yapıldığının söylenmesi üzerine davalıların tedavi çağrısına güveni kalmadığından gitmediğini, halen vücudunda belirgin izler olup, etek giyemediğini belirterek yaşadığı fiziksel ve ruhsal sıkıntılardan ötürü 5.000.000.000 TL. manevi tazminat, 550.875.000 TL. maddi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.

Davalı doktor cevap dilekçesinde davacıda gelişen sıkıntıların bu tür tedavilerden oluşması normal olup zamanla geçen sıkıntılar olduğunu, operasyon sonrası tedavi teklifinin geri çevrildiğini beyan ederek davanın reddini dilemiş, diğer davalı operasyonu gerçekleştiren doktorla aralarında hizmet sözleşmesi olmadığını, sadece aletleri kiraladığını savunarak davanın husumet nedeniyle reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalıların sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- HUMK. 286. maddesi hükmü uyarınca hakim bilirkişi raporu ve görüşü ile bağlı olmamakla beraber, HUMK. 275. maddesi mahkeme, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişi dinlenemez. Hükmünü içermektedir. Somut olayda, bilgisine başvurulan Adli Tıp Uzmanı Cahit Alkış’ın uzmanlık alanı açıklanmadığı gibi doktorun, hastanın Cerrahpaşa Tıp Fakültesindeki muayene sonucu bulgularına dayanılarak hazırlanan bilirkişi değerlendirmesi de yetersizdir.

Davacının Adli Tıp Kurumunda 28.11.2000 tarihinde yapılan muayenesinde her iki bacakta 1,5 cm çaplı yuvarlak halka şeklinde 2. derece yanık izi tespit edilmiş, Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde 4.11.2002 günlü muayenede dikkatli bakıldığında görülebilen belli belirsiz izler tespit edilmiştir. Adli Tıp Kurumu 27.5.2002 günlü heyet raporunda olayda alet kullanımının epilasyon sonucu lezyon oluşumunda etkili olduğu vurgulanmış, Adli Tıp doktorunun dosyaya ibraz ettiği son bilirkişi raporunda davacının tüy yapısı ve sayısına göre işlemin tek seansta yapılmasına elverişli olmaması lezyon sebepleri arasında gösterilmiştir.

Davalı doktor bu tür lezyonların epilasyon sonrası çıkma ihtimali bulunduğunu, zamanla geçeceğini bu yolda tedavi teklifinin geri çevrildiğini savunmuş, davacı ise, başka doktora giderek kendisinde hatalı epilasyon yapıldığı tespit edildiğinden davalı doktorun tedavi isteğine karşılık vermediğini bildirmiştir.

Dosyaya sunulan bilirkişi raporları ve taraf iddialarında vurgulanan bu hususları değerlendiren aralarında lazerli epilasyon uygulamalarında uzman dermatoloğunda bulunduğu üniversite öğretim üyeleri arasından seçilecek bilirkişi kurulu aracığı ile, davacının olayın başından beri ibraz ettiği raporları da gözetilmek suretiyle, hastanın durumu, alet kullanımı ve epilasyon ve sonrası tedavi sürecine ilişkin rapor alınarak, sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir şeklinde hüküm kurmuştur.

Tüketici Mahkemesi Hekimin Özen Borcu Hakkında Yargıtay Kararı

ÖZET : HUMK. 286. maddesi hükmü uyarınca hakim, bilirkişi raporu ve görüşü ile bağlı olmamakla beraber HUMK. 275. maddesi hükmü uyarınca, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. (13. H.D. 16.09.2003, 6060/10174)

Davacı, davalı doktor tarafından tespit edilen gebeliğin 20.4.2000 tarihinde kürtajla sona erdirildiğini, ancak 15.5.2000 tarihinde karın ağrısı, ishal, tansiyon düşüklüğü şikayeti ile hastaneye kaldırıldığını, hastanede 8 haftalık dış gebelik saptanarak acil ameliyata alındığını, kendisinde zamanında dış gebelik teşhisi konulamaması sonucu hayati tehlike atlattığını ileri sürerek 2.650.000.000TL. maddi, 10.000.000.000TL. manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsilini istemiştir.

Mahkemece; dosyada yer alan bilirkişi raporları esas alınarak davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.

HUMK. 286. maddesi hükmü uyarınca  hakim, bilirkişi raporu ve görüşü ile bağlı olmamakla beraber HUMK. 275. maddesi hükmü uyarınca, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Şöyle ki, davacının Tabip Odasına şikayeti üzerine aldırılan bilirkişi incelenmesinde, hastaya ait olduğu bildirilen ultrasonografik fotografda iç gebelik gözüktüğü ve bunun tahliye edildiği, tahliye sonucu elde edilen metaryalin histopatolojik tetkike gönderilmediği zira dış gebelik şüphesi yokken bu uygulamanın mutat olmadığını ancak böyle bir histopatolojik inceleme yapılamamışsa hastada geçmişe yönelik heterotropik ( iç ve dış gebeliğin aynı anda var olması )gebelik tanısı konulamayacağını zaten bu tip gebeliğin teşhisinin de çok zor olduğunu, tahliyeden 10 gün sonraki kontrolde B hCG kan testi ile iç ve dış gebelik hakkında bilgi verici sonuç alınacağını ancak tüm bunların bir dış gebelik şüphesi olduğu taktirde yapılacağını, eğer varsa heterotropik gebeliğin bir doktorun hayatında bir iki kez karşılaşacak kadar nadir rastlanan bir vaka olduğu bildirilmiştir.

Adli tıp raporuna dayanak teşkil eder. C Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. K’ ye ait raporda; hastaya ait ultrason fotoğrafındaki iç gebelik bulunduğunu, bunun tahliyesi sonucu elde edilen metaryelin historepatolojik incelenmesinin mutad olmayıp dış gebelik yada molar gebelik şüphesi halinde mümkün olduğu, hastada muhtemelen heterotropik gebelik bulunduğunu, bunun nadir rastlanan sıklığı 1/3889-1/6778 oranında olduğu, %50’sinde tanının iç kanama nedeniyle yapılan ameliyat ile batın içine girildiğinde anlaşılabildiği, belirti vermeden gelişebileceği bu yüzden ilk başta teşhis edilememesinin meslek kusuru, ihmali sayılamayacağı vurgulanmıştır.

Açıklanan bu bilirkişi raporları doğrultusunda; davalı doktorun dış gebelik ihtimalinin göz önünde tutularak, bu ihtimalinde araştırılmasının gerekip gerekmediği, yani özen borcunun bu şekilde yerine getirilip getirilmediğine ilişkin bilirkişi raporunda gerekçeli, ikna edici bir açıklama bulunmamaktadır. Adli Tıp İhtisas Dairelerince verilen raporların mahkemece bağlayıcı değildir. Mahkemece bu yön gözetilerek konusunda uzman üniversite öğretim üyelerinden oluşturulacak bilirkişi kurulu aracılığı ile davacıya ait tüm raporlar dosyaya ibraz edilerek, yine dosyada bulunan Tabib Odası bilirkişi raporu, Adli Tıp Kurumu Raporu, C Tıp Fakültesinden alınan rapordaki görüşlerde esas alınarak, davalının özen borcunu yerine getirmemesi nedeniyle davalıya izafe edilecek bir kusur olup olmadığının, aldırılacak bilirkişi raporu ile tespiti ile sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.